🐕🦺 Kiralık Konak Kişiler Arasındaki Ilişkiler
A) Kiralık Konak - Yaban B) Nur Baba - Ankara C) Hüküm Gecesi - Kiralık Konak D) Panorama - Hüküm Gecesi E) Sodom ve Gomore - Ankara 12. Bir salon edebiyatı olan Servet-i Fünun sanatçıları konularını İstanbul'la sınırlandırdılar. Böylece Anadolu'yu tümden ihmal ettiler.
ÇalışmaAlanları Çalışma Alanları: Kaygı, panik atak, fobiler, travma, stres yönetimi, tükenmişlik sendromu, depresyon, motivasyon eksikliği, değersizlik-yetersizlik hisleri, duyguları ifade etme ve karar verme ile bağlantılı sorunlar, özgüven, özsaygı eksikliği, obsesif-kompulsif bozukluklar, kayıp ve yas süreci, kişiler arası iletişim sorunları, ilişki
KiralıkKonak Kiralık Konak - Yakuop Kadri Karaosmanoğlu KİRALIK KONAK - Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU kiralık konak özet Kiralik Konak - Madame Bovary Roman Karsilastirmasi Kiralik Konak Roman Ozeti Kireçtaşının Kalsinasyonu ve Kalsinasyon Kinetiği KİREÇTAŞLARINDA ORTAMLAR (ORTAM SINIFLAMASI) KİREÇTAŞLARININ BİLEŞİMSEL SINIFLAMASI
KiralıkKonak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra
ilişkiler •Üyeler arası güç ve kontrol. Çatışma-hiyerarşi oluşur. İlişkiler tanımlanır. •Deneyim kazanılır. Grup bağlılığı artar. •Kişiler arası farklılıklar kabullenir. Değerinin farkına varan grup referans olarak kendini alır. •Amaca ulaşıp, dağılır.
Kiralık Konak Hakkında: Tanzimat döneminden sonra Batı medeniyetinin topluma tesiri, değer karmaşası, kuşaklar arasındaki çatışmayı bir ,aile etrafında anlatan bir romandır. Arka planında medeniyet ikiliği olan romanda kahramanların ruhi portresi de mükemmel çizilmiştir. Kiralık Konak Kahramanları:
KiralıkAşk tüm yorumlar - Sayfa: 44. günaydın ikinci sezon kararını sakin beklemek gerekir haftalardır biz izleyiciler elimizden geldiğince sesimizi duyurmaya çalıştık tag olsun mesaj olsun ne gerekiyorsa yapıldı ve basın yayın herkes kiralık aşk seyircisinin ne denli fanatik bağımlı olduğunu biliyor izleyici kitlesinin farkındalar..oyuncularımızda bu rüzgarı en
Depremden önce yapılan, eski 2+1 evlerin bile kiraları 3 bin 500 – 4 bin lira seviyesinde. 4 aydır konut piyasası böyle. Bugün 4 bine verilen bir evi bir gün sonra 4 bin 250, hatta 4 bin 500’e bile kiralayabiliyorsunuz. Kiralık konutlardaki fiyat artışının yüksek olduğu bir diğer ilçe olan Ümraniye'de emlakçı Cem Abay
1.KİTABIN KONUSU:Kitapta nesiller arasındaki çatışma yansıtılmıştır. Nesiller arasındaki uçurumdan ve hızlı değişimin getirdiği ahlak buhranı anlatılmıştır. 2.KİTABIN ÖZETİ: Naim Efandi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir serveti vardı. Büyük bir itina ile idare ediyor ve koruyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin
mLvMux8. eğitim öğretim ile ilgili belgeler > konu anlatımlı dersler > Türkçe dersi ile ilgili konu anlatımlar > paragrafta anlam ile ilgili konu anlatımlar ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM NEDİR ÖYKÜLEME NEDİR ÖRNEKLER ÖZELLİKLERİ 1 TÜRKÇE DERSİ KONU ANLATIM Tasarlanan, gözlemlenen ya da yaşanan bir olayı yer, zaman ve kişi kavramlarına bağlayarak anlatan anlatım biçimine öyküleme denir. Öyküleyici anlatımda yazar bir olay yazısı kullanmaktadır. Yani metinde bir olay vardır. Olayın da bir akış sırası vardır. Olaylar sırayla olur. Biri bitmeden diğeri gerçekleşmez. Öyküleyici anlatımda gözümüzün önüne hareketlilik gelmez zorundadır. Yani okurken olaylar arka arkaya hareket etmek zorundadır. Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme hikâye etme denir. Öyküleyici Anlatım tekniğinde yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Olaylar birbiri üzerine gelişir ve zaman durmadan geçer. Öykülemelerde amaç, okuyucuyu olayların içinde yaşatmaktır. Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır. ... geldi, ... anlatmış, ... maviydi Öyküleyici anlatımda her şey hareket halinde verilir Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. Öyküleyici anlatımda olay, belli bir zaman diliminde, bir kişi kadrosuyla başlar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öykülemede Dört Temel Kavram Bulunur -Öykülemede, konuyu geliştiren olgu ya da olgular vardır ki buna olay denir. -Öykülemede, olayın geçtiği çevre ya da yer kavramı bulunur. -Olayın akışı içinde aklımızda yarattığımız kavram, zaman öğesini oluşturur. -Olayın içinde yer alan veya bu olayı gerçekleştiren kişiler vardır. İki Farklı Öyküleme Biçimi Vardır Açıklayıcı Öyküleme Birtakım bilgileri zamansal oluşuma kronolojiye göre anlatan ve sanatsal bir kaygının güdülmediği bir öyküleme biçimidir. Temel amaç herhangi bir şeyi tarihsel gelişimi içinde okura aktarmak, bu konuda onu bilgilendirmektir. Sanatsal Öyküleme Bu öykülemede bilgilendirme amacı yoktur. Temel amaç bir olay anlatıp okuru o olayın içine çekmek, onun içinde yaşatıp okuru duygulandırmaktır. Öykü, roman gibi yazınsal türlerin kullanıldığı öykülemeye sanatsal öyküleme denir. Örnekler Yatağın altında yeşil, tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul'dan gönderdiği hediyeler içinde çıkan kaşağı pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun'un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu. Galiba acıtıyor, dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca, tekrar denedim. Atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. On adım ilerideki çeşmeye koştum. Köyde on gün kaldıktan sonra dostlar ve çocuklarımla vedalaşıp yola çıkıyorum. İlk durak uzak yaylalar olacak. Uzun ve biraz da yorucu bir yolculuktan sonra Teyran tepesine geldim. Epey yol aldıktan sonra at da ben de yorulmuştuk. Başımı, ellerimin arasına alıp gözlerimi kapatarak bir süre öylece kaldım. At beni anlamış gibi gelip durdu karşımda; uysallaştı, başını önüne düşürdü. Sonra uzaklaştı. Bu parçada öyküleyici anlatım vardır. Çünkü parçada bir olay anlatımı söz konusudur. Burada bir fotoğraf karesi gibi, yani durgun bir zaman diliminde bir yer ya da kişi anlatılmamıştır. Varlıklar belli bir hareketlilik ve bir zaman akışı içinde verilmiştir. Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu. Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu. Hamdi amcamı en son 1960–1961 yıllarında gördüm. Bir iş nedeniyle Ankara'ya gelmişti. Beni görmeden gitmeyi içine sindirememiş, telefon edip geleceğini söylemişti. Tıpkı çocukluğumda babamı beklediğim gibi, camdan cama koşup gelişini bekledim. Uzun yıllar sonra birbirimizi görüp bilgi konuşacaktık. Amca yeğen birbirimize sarıldık. Hem sevinçten hem de annemi babamı anımsayıp ağladık. Çocuklarımı kucağına aldı. Onları öpüp öpüp sevdi. Kardeşim Leman Hanım, bunları görseydi, dedi. O gün onu son görüşüm oldu. Öldüğünü duyduğum zaman ne yapacağımı şaşırdım... Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılarak şenlik yerine taşınır, burada bunlara ateş verilir, büyük patlamalarla yanıp bilgi tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde halk arasında gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi. Dalkavukları Büyük İskender'i Tanrı'nın oğlu olduğuna inandırmışlar. İskender bir savaşta yaralanmış. Yarasından kan aktığını görünce çağırmış dalkavuklarını "Bu ne?" demiş. "Mis gibi insan kanı değil mi?" Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek "Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır." demiş. On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek çocuğun peşlinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. Banyonun kapısı açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. İstemediğimi söyledim. Haşişini verdim, gitti. Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti. Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer. Tam bu sırada bir kadın "Komutanı görmek istiyorum!" diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken komutan "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek "Bu askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın ölümüne neden oldu. Bu askerin cezalandırılmasını istiyorum." der. Komutan "Bak, der, yalan söylüyorsan ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın." der. Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu. KONUYU DAHA İYİ ANLAMAK İSTERSENİZ AŞAĞIDAKİ VİDEOMUZU İZLEYEBİLİRSİNİZ ANLATIM BİÇİMLERİ ÖZET ANLATIM Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir tasarıyı, bir olayı sözle ya da yazıyla ifade etmeye anlatım denir. Birbirinden farklı konuları, olayları, gözlem ve izlenimleri anlatırken kullanılan yöntemlere ise anlatım biçimleri veya anlatın teknikleri denir. Yazarın duygu veya düşüncelerini ya da bir olayı anlatırken kullandığı yöntemlerdir. Anlatılan konunun sergileniş biçimleridir. Her konunun sergilenişinde belli bir amaç gözetilir. Amaca göre anlatım biçimlenir. Doğru, güzel ve etkili anlatım için bu teknikler kullanılır. 1. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM ÖYKÜLEME Öyküleyici anlatımda yazar bir olay yazısı kullanmaktadır. Yani metinde bir olay vardır. Olayın da bir akış sırası vardır. Olaylar sırayla olur. Biri bitmeden diğeri gerçekleşmez. Öyküleyici anlatımda gözümüzün önüne hareketlilik gelmez zorundadır. Yani okurken olaylar arka arkaya hareket etmek zorundadır. Tasarlanmış veya yaşanmış bir olayın başkalarına sözle ya da yazıyla anlatıldığı anlatım biçimine öyküleme hikâye etme denir. “Bana bu ince maşayı veriyor. Galiba yaz. Çok aydınlık, çok güneşli bir hava… Annem, konuşurken mavi tüylü bir yelpazeyi yavaş yavaş sallıyor. Ben kucağından kayıyorum. Beni kollarımdan tutarak yanına oturtuyor. Gümüş maşacığın halkasına parmağımı takıyor, annem görmeden ucunu ağzıma sokuyor, dişlerimle ısırıyorum. Konuştuğu sarı saçlı hanımın çarşafı mavi… Ben beyazlar giymiştim. Başım açık. Saçlarım çok... ” “Derse geç kalmıştım. Hemen bir taksi tuttum. Taksici beni derse yetiştirmek için biraz hızlı sürdü. Önümüzde giden araç ani fren yapınca ona arkadan çarptık. Bereket, taksici hemen frene basmıştı da çarpışma hafif oldu. Tabiî ben de derse yetişemedim.” Bu parçada kişi, okula giderken başına gelenleri anlatmış. Bu anlatımda dikkat ederseniz, bir olay zaman içinde anlatılmış. Derse geç kalıyor, taksi tutuyor, bindiği taksi başka bir araca çarpıyor. Demek ki bu parçanın anlatımında öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır. Uyarı Öyküleme ile Betimleme Arasındaki Fark Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir. Yani betimlemede belli bir zamanda durur nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini verebiliriz Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman, olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında geçen olayları anlatan film gibidir. 2. BETİMLEYİCİ ANLATIM BETİMLEME Varlıkların okuyucunun gözünde, zihninde canlanacak şekilde ayırt edici nitelikleriyle resim çizer gibi anlatılmasına betimleme tasvir etme denir. Yani betimleme yazıyla resim yapma sanatıdır. Yazar bu anlatım biçiminde herhangi bir olayı, kişiyi, nesneyi veya bir olayı gördükleri kadarıyla anlatmaktadır. Bu anlatım biçiminde bolca sıfatlara yer verilir, çeşitli karşılaştırmalar yapılır. Adeta yazar gördüklerini resmeder. Betimlemede amaç okuyucunun anlatılanı gözünde, zihninde canlandırmasını sağlamaktır. Kişinin dış görünüşünün, fiziksel özelliklerinin yüzü, gözü, saç rengi, kolları, bacakları, boyu vs. yanı sıra iç dünyası ve karakter özelliklerini sevdikleri, sevmedikleri, düşündükleri, tepkileri, duyguları, önem verdikleri vs. anlatan yazılar da betimleme tekniğiyle anlatılmıştır. Betimlemede gözlem esastır. Gözlemle elde edilen bilgiler açık, sade ve anlaşılır bir dille okuyucunun gözünde canlanacak şekilde anlatılır. Betimlemede yazar, tasvir edeceği varlığı kendi bakış açısına, kendi görüş ve değerlendiriş biçimine göre anlatır, betimlemeye kendi yorumunu katabilir. Örnekler “Görülmeye değer bir yapıydı. Giriş kapısı kocaman, üzerinde bir tokmak vardı. Bina duvarları ise taştandı. Koca koca taşlar kesilerek adeta duvara monte edilmişti. Duvarın boyası moyası da yoktu. Tamamen doğal bir görünümü vardı. Eğer birine bu binaya tarif etmeye kalkışsanız o kişi ilk bakışta binayı tanırdı. Açık sarıya çalar bir rengi vardı binanın. İki kanatlı bir kapısı adeta sizi içeri çağırır. Pencereleri ise küçük küçüktü. Bir de tarihi anımsatan o heybetli bir duruşu.” “Başımızın üstünde her zaman yeşil, iğne yapraklı dallardan örülü bir çatı var. Dallar öylesine sık ki, güneş ışığı aşağıya süzülemiyor bile. Ormanın içine doğru kilometrelerce uzayıp giden toprak bir yol… Çevredeki çiçeklerin insanı bayıltıcı kokusu ve kuşların tatlı nağmeleri vardı.” Bu parçada ormanın içindeki bir yerin betimlemesi yapılmıştır. Yazar bunu yaparken kendi yorumunu da katmıştır. Uyarı Öyküleme ile Betimleme Arasındaki Fark Öykülemede olaylar, kişi veya kişilerin başından belli bir yerde ve belli bir zamanda geçer. Betimlemede ise zaman akış içinde değildir ve kişi veya kişilerin başından geçen herhangi bir olay söz konusu değildir. Yani betimlemede belli bir zamanda durur nitelikteki eylem veya varlıklar tanıtılır. Öykülemede ise zaman akış halindedir ve olaylar bu akış içinde verilir. Buna fotoğraf ve film örneğini verebiliriz Fotoğrafta zaman, olay ve varlıklar donmuş durumdadır. İşte betimleme bu donmuş durumun sözcüklere dökülmüş şeklidir. Oysa filmde zaman, olay ve varlıklar hareket halindedir, işte öyküleme de belli bir zaman aralığında geçen olayları anlatan film gibidir. 3. AÇIKLAYICI ANLATIM Bu anlatım biçiminde yazar okuyucuyu bilgilendirme amacı güder. “Ne, nasıldır?” sorularının cevabını verir. Öğreticiliği esas alan anlatıma açıklayıcı anlatım denir. Bilgi vermek amacı ile oluşturulan yazılarda kullanılan anlatım tekniğidir. Bu tür yazılarda amaç okuyucuyu bilgilendirmek, ona bir şeyler öğretmek olduğu için sade ve anlaşılır bir dil kullanılır. Açıklayıcı anlatımda yazar, duygularına yer vermez, nesnel bir anlatım hakimdir. “Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinmiyor; bireysel bilgi yaşamının kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.” “Yakup Kadri Karaosmanoğlu edebiyatımızın önde gelen sanatçılarından biridir. Roman, hikâye, anı gibi değişik alanlarda eserler vermiş olan sanatçı daha çok romanları ile tanınmaktadır. Romanlarında önceleri kişisel konuları işleyen sanatçı daha sonra toplumsal konulara yönelmiştir. “Kiralık Konak”ta nesiller arası duygu ve düşünce farklılıklarını işleyen sanatçı, “Yaban” romanında Kurtuluş Savaşı yıllarında köy yaşamını, köylü – aydın çatışmasını işlemiştir.” Örnekte görüldüğü gibi parçada “Yakup Kadri” okuyucuya tanıtılmış, sanatçının eserleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. 4. TARTIŞMACI ANLATIM Bu anlatım biçiminde uygulanan durum Herkesçe bilinen, kabul edilen fikirlerin değiştirilmesine yönelik çabadır. Yazar ortaya koyduğu durum ile sizin fikrinizi değiştirmeye yönelik çabalar sarf eder. Yazarın kendi doğrularına okuyucuyu inandırmak, onu kendi gibi düşündürmek için kullandığı anlatım tekniğine tartışma denir. Amaç kendi düşüncesini savunmak, varsa yanlış düşünceyi çürütmek olduğundan yazar, düşüncelerini sanki karşısında okuyucu varmış da onunla konuşuyormuş gibi ele alır. Kendi görüşünü ortaya koyar, karşıt görüşün dayanaksız olduğunu örnekleri ile gösterir. Bu yöntemde önce eleştirilecek olan düşünce verilir. Yazar, kendi düşüncesinin doğruluğunu, eleştirdiği düşüncenin ise yanlışlığını savunur. “Her dilden romanlar vardır. Peki, bu romanların içindeki duyguyu anlamak için o romanın yazıldığı dili bilmemiz mi gerekiyor? Asla. Hiç de gerek yok. O romanı dilimize çevirdiğimizi zaman çok daha insanı etkileyen, hatta büyüleyen o duyguları daha da iyi hissederiz. Çeviri romanlarını bu yüzden daha da çok seviyorum. Yazar beni alıyor, kendi memleketine, kendi dünyasına götürüyor, hayatına ortak ediyor. Bizim de aradığımız bu değil mi?” Burada yazar, başka bir dildeki romanın kendi dilimize çevrildiği zaman daha da etkili olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. “Bazı bilim adamları yanlış, anlaşılmaz bir Türkçe ile yazıyorlar. Üstelik bunlar, edebiyatçı olmadıklarını ileri sürerek, hoş görülmelerini de istiyorlar. Ama bu, mazeret olamaz. Çünkü bizim onlardan istediğimiz; duygu ve düşüncelerini düzgün bir dille yazmalarıdır. Bunun için de sanatçı olmaya gerek yoktur. Her insan ana dilini hatasız kullanacak ölçüde bilmelidir bence.” Görüldüğü gibi yazar yukarıdaki parçada önce, eleştirdiği düşünceyi vermektedir. Dili yanlış kullanan bazı bilim adamlarını eleştirmektedir. Bu konuda hoş görülmeyi isteyen bilim adamlarını ise haksız bulmaktadır. Yazar, her insanın ana dilini düzgün, yanlışsız kullanması gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de bazı bilim adamlarının iddia ettiği gibi sanatçı olmak gerekmediğini doğru görüş olarak okuyucuya aktarmaya çalışmaktadır. “TÜRKÇE DERSİ İLE İLGİLİ KONU ANLATIMLAR” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu Çok beyendim kuruculara çok çok teşekkür ediyorum sayenizde çok yüksek bir not aldım ->Yazan Fatma 9. **Yorum** ->Yorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor ->Yazan ESRA.. 1. **Yorum** ->Yorumu Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. ->Yazan Hasan Öğüt. >>>YORUM YAZ<<<
Yaban Romanı Hakkında Yaban Romanı HakkındaYaban Özeti KısacaYaban Romanının Yazıldığı Dönemle İlişkisiYaban Romanının Konusu Nedir?Yaban Romanının Ana DüşüncesiYaban Romanı Geniş Detaylı Uzun ÖzetiYABAN ROMANININ KAHRAMANLARI – KİŞİ KADROSUYABAN ROMANI HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER YABAN ROMANININ YAZARI HAKKINDA BİLGİ Kadri Karaosmanoğlu’nun, Millî Mücadele’nin zorlu sürecini tüm yönleriyle göstermek amacıyla kaleme aldığı “Yaban”, yayımlandığı dönemde büyük yankılar uyandırmıştır. Millî Mü-cadele Dönemi’nde Anadolu köylüsünün Kurtuluş Savaşı’na bakışını ve o dönemki aydınlarla köylüler arasındaki fikir ayrılıklarını, I. Dünya Savaşı’nda kolunu kaybeden bir subayın gözünden anlatmaya çalışan “Yaban” romanı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun en çok bilinen ve hakkında en çok yorum yapılan eseridir. Bu roman kendi dönemindeki realist anlayışa uygun biçimde yazılmıştır. Yaban Özeti Kısaca Sessiz ve sakin bir yerde hayatını sürdürmek isteyen Ahmet Celal , gittiği yerde ,yabancı olduğundan, yaban olarak tanımlanmaktadır. köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağm en ona düşman gözüyle bakılmaktadır. Ülkenin tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması , sonuçta; evlerinin kundaklanması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarına tacizde bulunulması onların akıllarını başlarına durumu gören Ahmet Celal sevgilisini yanına alıp kaçmaya çalışır. Yaban Romanının Yazıldığı Dönemle İlişkisi Romandaki olaylar, 1922 yılında geçer. Yazar, Millî Mücadele sürecini anlatırken aydınlarla köylüler arasındaki uçurumu gözler önüne serer. Yakup Kadri, romanı Ahmet Celal’in günlüğü şeklinde kurgular. Ana kahraman Ahmet Celal olayları ve şahısları belirli bir zaman süreci ve bir bütünlük içinde okuyucuya anlatır. Yaban romanında ele alınan konulardan biri köylülerin Millî Mücadele’ye bakışıdır. Yakup Kadri, köylülerin bazı kültürel değerlere kayıtsız kalışlarını ve özellikle köylülerdeki vatanseverlik duygusunun yitirilişini nedenleriyle birlikte gözler önüne serer. Gerçek bir vatansever olan Ahmet Celal, Mustafa Kemal Paşa’ya ve Millî Mücadele’ye inanır. Bazı köylülerin, düşman güçlerinin Anadolu topraklarında yaptığı zulüm ve felaketleri görmezlikten gelerek düşmandan medet ummasına tahammül edemez. Ahmet Celal’in kişiliğinde temsil edilen vatanseverlik asla unutulmaması gereken, yaşamımızın her döneminde kıymet vereceğimiz değerlerimizden Romanının Konusu Nedir? Romanda kurtuluş savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır. Yaban Romanının Ana Düşüncesi Yaban romanının an fikri, ülke topraklarının elden gitmesine rağmen duyarsızlığını sürdürmesinin, cahilliğin bir sonucu olduğunu göstermesidir. Yaban Romanı Geniş Detaylı Uzun Özeti Bir paşanın oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Celal, yedek subay olarak katıldığı I. Dünya Savaşı’nda sağ kolunu kaybetmiştir. Savaş bitiminde yalnız kalan ve daha otuz beş yaşına gelmeden diri diri mezara gömüldüğünü düşünen Ahmet Celal, büyük bir yıkıma uğrar. Yaşama sevincini kaybettiği bu süreçte, savaşta kendisinin emir eri olan Mehmet Ali’nin, “Gel beyim, seni bizim köye götüreyim.” teklifini kabul ederek Mehmet Ali’nin Orta Anadolu’da, Porsuk Çayı kenarındaki köyüne gider ve oraya yerleşir. Köylüler arasında kendini doğaya bırakarak benliğinde taşıdığı acılardan ve umutsuzluktan kurtulmak isteyen Ahmet Celal, köye yerleştikten sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Köye yerleştiği ilk günden itibaren yaşam tarzı, düşünceleri, alışkanlıkları, konuşması, giyim kuşamı köylüler tarafından garipsenen Ahmet Celal, köyde “yaban” olarak anılmaya başlanır. Köylüler, köyün zengin adamlarından biri olan Salih Ağa’dan çekindikleri için onun sözünden çıkmamaktadır. Ahmet Celal, bir yandan köy yaşamına ve köylülere alışmak için çaba gösterirken bir yandan da Mehmetçiklerin düşmana karşı verdiği mücadeleyi gazetelerden takip etmeye çalışır. Gazetelerden öğrendiği Birinci İnönü Zaferi’ne çocuklar gibi sevinir, önüne gelen herkese heyecanla bu zaferden bahseder. Onlara Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen kurtuluş mücadelesini anlatır. Bu heyecanlı konuşmalar köylülerin kalplerinde en ufak bir heyecan yaratmaz. Ahmet Celâl, Millî Mücadele konusunda bu derece duyarsız kalan köylüler karşısında ne yapacağını şaşırır. Zira köylü, kendileri- ni sömüren Salih Ağa’nın ve köye yılda bir defa uğradığı hâlde köylüden yüklü miktarda hediye toplayarak onların dinî duygularını istismar eden Şeyh Yusuf ’un sözlerine daha çok itibar etmektedir. Ahmet Celal sıkıntılarından uzaklaşmak için kırlarda dolaşmaya çıkar. Dere kenarında genç bir kıza rastlar ve ilk kez gördüğü bu köylü kızına âşık olur. Bu arada savaş tüm hızıyla devam etmektedir. Cepheye giden Türk askerleri ara sıra köye uğrarlar. Ahmet Celal savaşın gidişatı hakkında onlardan bilgi alır. Bir sabah Yunan askerleri köyü işgal ederler. Her evden yiyecek toplarlar ve Ahmet Celal’i göz hapsine alırlar. İşgalciler tüm ihtiyaçlarını köylüden karşıladıkları hâlde onlara kötü davranırlar. Kısa süre sonra işgalci askerler yeniden köye döner ve halka zulmetmeye devam ederler. Askerler köylüleri meydana toplayıp evleri ateşe verirler. Ahmet Celal, köydeki yaşadığı her şeyi kaleme aldığı defterini yangından kurtarmak için yanına alır. Defteri okuyacak olanlardan bir isteği vardır Köylüyü suçlamamaları. Ahmet Celal’e göre köylünün bu kadar cahil kalmasında Türk aydını suçludur. Türk aydını, köylüsünü bu çorak tabiatla baş başa bırakmış ve bu insanlarla hiç ilgilenmemiştir. Meydana toplanan kalabalığın içinde Ahmet Celal, Emine’yi görür ve onu kaçırmayı planlar. Karanlıktan faydalanarak Emine’yle birlikte mezarlığa doğru kaçarlar. Bu sırada Emine askerlerin açtığı ateşle vurulur. Yaralı halde mezarlıkta bekleyen Ahmet Celal ve Emine, biraz uyuyup sabah yola çıkmak üzere anlaşırlar. Gece boyu düşman askerlerinin köyde yaptığı katliam seslerini işitirler. Tan yeri ağarırken yola çıkmak isterler ama Emine bacağını hareket ettiremez. Ahmet Celal, defterin son satırlarını yazarak onu Emine’ye teslim eder. Tek başına yaralı bir şekilde uzaklara doğru yürür. BAŞKA BİR KAYNAK Sakarya Savaşı’ndan sonra düşman orduları; Haymana, Mihalıççık ve Sivrihisar yörelerini yakıp yıkarak harap eder. Bu olay üzerine Garp Cephesi Kumandanlığı felaketin yaşandığı yerleri inceletmek üzere o yörelere Tetkik-i Mezalim Heyeti’ni gönderir. Heyet araştırmalar esnasında, yıkıntılar arasında kenarları yanmış bir defter bulur. Bu defter, romanın başkahramanı Ahmet Celâl’e aittir ve onun köyde yaşadıklarını anlattığı yazılarından oluşmaktadır. Roman, Ahmet Celâl’in bu defterindeki anıları biçiminde kurgulanmıştır. Bir paşanın oğlu olan Ahmet Celâl, I. Dünya Savaşı’nda sağ kolunu kaybeder; bu nedenle henüz otuz beşine girmeden bütün yaşam sevincinin tükendiğini hisseder. Savaşın bitiminde İstanbul’un düşman işgaline uğramasından sonra emir eri Mehmet Ali’nin davetine uyarak onun Orta Anadolu’da Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne yerleşir. Ahmet Celâl, köylülerle kaynaşmak ister ancak köylüler onu kendileriyle hiçbir ortak yanı olmayan bir yaban olarak görür; onunla aralarına hep mesafe koyarlar. Romanın ilerleyen bölümlerinde Ahmet Celâl’in köylülerle hep olumsuz seyreden ilişkileri anlatılır. Ahmet Celâl; bir aydın olarak köylülere vatanın içinde bulunduğu durumu, İstanbul’un ve pek çok Anadolu şehrinin düşman işgali altında olduğunu, işgal edilen topraklarda düşmanın halka yaptığı zulümleri anlatır. Onlara düşmanın gittikçe kendilerine de yaklaştığını, kendilerinin de büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu söyler. Anadolu’da düşmana karşı vatanı kurtarmak için Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan Millî Mücadele’den söz eder. Ancak onun bu anlattıkları köylüler üzerinde beklediği etkiyi oluşturmaz. Onlar hiçbir şey olmamış gibi kendi günlük yaşamlarını sürdürürler. Köylülerden umudunu kesen Ahmet Celâl, komşu köyde halasıyla yaşayan Emine adında bir kızı sever ancak Emine, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail ile evlenir. Ahmet Celâl, Emine’nin İsmail’le evlenmesi üzerine büsbütün kabuğuna çekilir. Günler böylece geçip giderken bir sabah köye Yunan askerleri girer. Köylülerden yumurta, et, bulgur, fasulye, nohut vb. alırlar ve onlara bu ürünlerin karşılığında Rumca yazılı birtakım kâğıtlar verirler. Ahmet Celâl köylülere bu kâğıtların hiçbir işe yaramayacağını söyler. Yunan askerleri bir sabah köyü terk eder. Köy sakinleri hiçbir şey olmamış gibi eski yaşamlarına döner. Ahmet Celâl, köyün çobanı Hasan’la uzun bir kır gezisinden sonra köye döndüğü bir akşam köye yeniden düşman askerlerinin geldiğini görür. Onların dağınık, başıbozuk, perişan hâllerini görünce millî kuvvetlere yenildiklerini anlar. Düşman askerleri bu kez bütün köyü yakıp yıkmaya başlar. Ahmet Celâl, Emine’yi de yanına alarak kaçmayı planlar. Düşman askerlerinin köyü terk edeceği günden önceki gece, Ahmet Celâl’le Emine karanlıktan yararlanıp, kalabalığın arasından sürünerek uzaklaşır; köyün mezarlığına doğru kaçmaya başlarlar. Bu sırada düşman askerleri onların kaçtığını fark eder ve onlara ateş açar. Ahmet Celâl’le Emine yaralanır ve bu hâlde mezarlığa ulaşırlar. Katliam gürültüleri mezarlığa kadar gelmektedir. Bir süre uyuyup şafağa doğru yola çıkmayı kararlaştırırlar. Ahmet Celâl sabahın alacakaranlığında koynundan çıkardığı anı defterine son bir şeyler daha yazar. Artık gitme zamanı gelmiştir. Emine’yi uyandırır ancak Emine aldığı kurşun yarasından dolayı kalkamaz. Bunun üzerine Ahmet Celâl, anılarını yazdığı defteri Emine’ye teslim ederek tek başına uzaklara doğru yürür. YABAN ROMANININ KAHRAMANLARI – KİŞİ KADROSU AHMET CELAL içi vatan aşkıyla dolu,köylülerin cahilliğini gidermek için didinen,köy yaşamına alışık olmayan birisidir. SALİH AĞA Sinsi bir kişiliğe sahiptir. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bir kişiliğe sahip. MEHMET ALİ’NİN ANNESİ Kendisini toprağa adamış, cahil, hiçbir şeyden habersiz ve başkalarının sözünü dinlemektedir. BEKİR ÇAVUŞ Askerlik yaptığından dolayı olayların kısmen farkındadır. Bulunduğu ortam itibariyle bildiklerini aktarmaktan çekinmektedir. YABAN ROMANI HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER Bana göre Yaban ; aydınla köylünün anlaşmazlığını ve köylünün cahilliğini gözler önüne seren değerli bir eserdir. YABAN ROMANININ YAZARI HAKKINDA BİLGİ 27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa’da başladı. 1903’te İzmir İdadisi’ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır’a döndü, öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Okulu’nu bitirmedi. 1909’da, arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti Topluluğu’na katıldı. 1916’da tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam Gazetesi’ndeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. ESERLERİ Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Yaban, Ankara, Zoraki Diplomat, Panoroma Diğer Roman Özetleri Kitap Özetleri Gulyabani Özeti Hüseyin Rahmi GÜRPINAR Noktalama İşaretleri »
Romanın ÖzetiBabadan kalma bir servete sahip olan Naim Efendi, memurluk yapmakta ve bu serveti özenle idare etmektedir. Naim Efendi, bir ana kadar müşfik, dul bir kadın kadar titizdir. Beş yıl kadar önce karısı Nefise Hanımefendi'yi kaybetmiştir. Naim Efendi, geçmişine her yönüyle bağlı bir Osmanlı beyefendisidir. Naim Efendi'nin kızı Sekine Hanım, tembel ve iradesiz bir kadındır. Kocası Servet Bey ise; kırk-beş yaşlarında, alafranga hayata düşkün bir insandır. Düyûn-ı Umumiye Müfettişlerindendir. Müslümanlıktan ve Türklükten nefret eder. Aldığı terbiye ve yaşadığı muhit arasındaki çelişkiden dolayı daima bir çırpınma ve isyan içerisindedir. Onun sayesinde artık Naim Efendi konağında Türkçe konuşulmaz olur. Yirmi yaşında bir öğrenci olan Servet Bey'in oğlu Cemil, eğlence hayatına çok düşkündür. Servet Bey'in kızı Seniha ise, renklerin asır sonu diye vasıflandırdığı bir kızdır. Pazartesi günleri çay partisi tertip eder. Buraya mürebbiyesi Kromaki vasıtasıyla tanıdığı Beyoğlu madam ve matmazelleri, kendi çocukluk arkadaşlarından genç kızlar ve aile dostu genç kadınlar, kardeşi Cemil'in arkadaşlarından genç erkekler gelir. Bunlar arasında Faik Bey, çay günlerinin devamlı misafiridir. Avrupa'nın muhtelif şehirlerini dolaşmış olan Faik Bey, Avrupai hareketleriyle bu kadınlar tarafından beğenilen birisidir. Çay günlerinin bir diğer müdavimi Seniha'nın halasının oğlu Hakkı Celis'tir. Çay günleri bitince, Seniha her zamanki gibi evin içinde sıkıntılı anlar yaşar. O, paraya çok önem vermeyen birisidir. Bütün güzel şeylerin kendiliğinden önüne yığılmasını ister. Babasını ağlanacak derecede züğürt, büyükbabasını lüzumundan fazla pinti, kendisini de dünyanın en bedbaht ve en yoksul kızlarından biri olarak düşünür. Bulunduğu mekân Seniha'ya sıkıntı vermektedir. O, Avrupa'yı hayal etmektedir. Bütün bu israflar ve hesapsız harcamalar yüzünden Naim Efendi maddî bakımdan zor duruma düşer. Yalı kiraya verilir, araba satılır, Madam Kromaki'nin maaşı ve Beyoğlu esnafına olan borçlar ödenemez. Naim Efendi, Çemberli-taş'ta oturan hemşiresi Selma Hanımefendi'ye çok bağlıdır. Naim Efendi'ye genç yaşından beri her konuda fikir veren Selma Hanımefendi, torunlarını çok şımarttığı için ona kızmaktadır. Naim Efendi, torunlarını çok sevdiği için her türlü eziyete katlanır. Seniha, sıkıntı dolu günler yaşamakta ve sinir buhranları geçirmektedir. Naim Efendi, torununun dertlerine çare arar. Sonunda bütün bunların evlenme ve çocuk doğurma ile geçeceği kanaatine varır. Seniha'yı evlendirmeyi düşünür. Fakat ne Seniha, ne de babası Servet Bey böyle bir şeye yanaşmaz. Seniha, Avrupa'nın aydınlık şehirlerinin büyülü cazibesine kapılmıştır. Hatta Faik Bey'e Avrupa'dan Türkiye'ye geldiği için çok şaşar. Faik Bey'le Seniha arasında bazı ilişkiler gelişir. Faik Bey, aşkta Seniha'yı çok toy bulur; o, zengin bir izdivaç peşindedir. Bu arada rahatsızlanan Seniha, Doktor tavsiyesi üzerine, Madam Kromaki ile beraber halası Necibe Hanımefendi'nin Büyükada'daki köşküne gider. Burada sıkılması üzerine, arkadaşlarını çağırır. Bunlar arasında Faik Bey de vardır. Adadaki bu günlerde Faik Bey'le Seniha arasındaki ilişki çok ilerler. Bu ilişki herkes tarafından duyulur. Büyükada'daki bu günler Seniha'nın eski neşesini yerine getirir. Seniha konağa döner. Faik Bey de her gün konaktadır. Onun laubali hareketleri Naim Efendi'yi rahatsız eder. Faik, Seniha'yı daima bir küçük çocuk gibi avutmasını bilir. Genç adam, Seniha ile beraber, iki hatta üç kadını idare edebilecek kabiliyettedir. Fakat kumar denilen iptila Faik Bey'i zor durumda bırakır. Bir sabah kumar yüzünden zor durumda kalan Faik Bey, Seniha'dan para yardımı ister. Bu olaydan sonra Seniha'nın Faik Bey'e karşı hisleri değişir. Ondan ayrılır. Aslında her ikisi de birbirlerini sevmektedirler. Fakat evlilik ikisi için de uygun değildir. Faik Bey, zengin bir dul, Seniha ise zengin bir adamla evlenmek arzusundadır. Hakkı Çeliş, günden güne değişmektedir. Herkesten, özellikle Seniha'dan kaçmaktadır. O, şiirdeki aşk ile, gerçek hayattaki aşkın birbirinden çok farklı olduğunu bilir. Seniha ise, Faik Bey'den ayrıldıktan sonra eski dostlarıyla ilişkilerini tazeler. Bu arada Hakkı Celis'i de arar. Seniha ile Faik arasındaki ilişkiyi öğrenen Naim Efendi onların evlenmesini ister. Naim Efendi'nin bu isteği gerçekleşmez. Ayrıca ihtiyar adam, Seniha'nın azar derecesindeki sitemlerine hedef olur. Naim'Efendi, bu olay üzerine hastalanır. Tehlikeli günler geçirir. Seniha, bundan sonra dalgın, sinsi ve esrarlı bir kişi haline gelir. Onun bu halinden şüphelenen Madam Kromaki, Madam Kraft isminde zengin bir dulun evine gidip geldiğini öğrenir. Seniha hakkında iyi olmayan bir takım söylentiler dolaşır. Seniha, evden kaçarak Madam Kraft ile beraber Trieste'e gider. Burada bir pansiyona yerleşir, piyano dersleri alır. Faik de daha sonra oraya gider. Servet Bey, konaktan apartmana taşınmak niyetindedir. Konağın terk edilmesinin sebeplerinden biri de, Seniha'nın yakında dönecek olması ve Naim Efendi'nin onu görmek istememesi endişesidir. Servet Bey'in ayrılmasıyla Naim Efendi konakta yalnız yaşamaya başlar. Hakkı Çeliş, bu günlerde onu hiç yalnız bırakmaz. Ara sıra hemşiresi Selma Hanımefendi de ziyaretine gelir. Naim Efendi'nin hastalığının ilerlemesiyle, Selma Hanımefendi onu kendi konağına götürür. Naim Efendi konağı kiraya verilecektir. Yoksulluğa düşen ve artık hırçın bir insan olan Naim Efendi'nin kalbi yalnız Seniha've Hakkı Celis'e açıktır. Hakkı Çeliş, Çanakkale'de savaşmaya karar verir. Çanakkale'ye giden Hakkı Çeliş, bir müddet için izinle geri döner. Konakta Naim Efendi ile dertleşir. Naim Efendi ona içini döker. Bu arada Avrupa'dan dönmüş olan Seniha ile evleneceği söylenen Necip adlı mebus, kısa bir süre için gittiği yerden geri dönmez. Bu evlenme işinin olmaması Seniha için büyük bir darbe olur. Faik Bey ise bu işten büyük bir haz duyar. Hakkı Çeliş, .Faik Bey ile buluşur. Faik Bey, ona Seniha hakkındaki olumsuz düşüncelerini anlatır. Bu sırada arabayla oradan geçmekte olan Seniha onları görür ve arabasına alır. Birlikte Senihaların apartmanına gelirler. Buradaki olaylar Hakkı Celis'e eski günlerini hatırlatır. Uzun bir zaman sonra Servet Beylerde düğünü andıran bir ziyafet verilir. Naim Efendi, bu sıralarda can çekişmektedir. Bu zıtlık içerisinde Hakkı Celis'in Çanakkale'de şehit olduğu haberi Seniha'ya gelir. Seniha, Hakkı Celis'in şehit olduğunu gören Hüsnü Bey'e olayı anlatmasını söyler. Hüsnü Bey, etraflıca anlatmaya başlar. Seniha sıkılır.
Error 522 Ray ID 73913b348eebb7e8 • 2022-08-11 131425 UTC AmsterdamCloudflare Working What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 73913b348eebb7e8 • Your IP • Performance & security by Cloudflare
kiralık konak kişiler arasındaki ilişkiler